the book.

Gönderen melve , 22 Şubat 2010 Pazartesi 13:23

buraya da olurmuş aslında.

evet,ben bir dizi koliğim!

Gönderen benimle oynar mısın? , 6 Şubat 2010 Cumartesi 15:04

yalan değil öyleyim. dizi koliklik diye bi rahatsızlık, hastalık falan varsa ben kapılmışım ona gidiyorum, allah yolumu açık etsin.

sinema okuyan bi öğrenci olarak, dizilerin piyasaya yapıldığının farkında bi insan olarak, beyin yıkamak için yapıldıklarını bilerek, senaryonun reytinglere göre değiştirildiğinin de farkında olarak izliyorum bu dizileri elimde değil! iyi mi kötü mü emin değilim ama gerçek olduğunu biliyorum. bunu bu gece fark ettim.

mesela nefret ettiğim, rezil bulduğum kavak yelleri dizisini ele alalım. dizi ilk çıktığında hem urla'da çekiliyo olmasından hem de dawson's creek dizisinin türk versiyonu olmasından dolayı merakla bekledim diziyi. başladı her şey süper falan, her dizi gibi bozdu tabiki sonradan. bi dönem izlemedim ama şimdi yine sardım. yani böyle bi şey olamaz! bi insan nefret ettiği bi şeyi böyle zevkle mutlulukla yapamaz yani.

ben bir psikopatım. dizinin -sözde- aşk sahnelerine bayılıyorum. o aptal aşıklar birbirlerine kavuşunca mutlu oluyorum falan. resmen kendimi dizideki karakter yerine koyuyorum ve ben aşık olmuşum gibi oluyo. toygar problemimle aynı şey bu. 90 dk o aptal kutusuna kilitlenip başka bi aleme geçiş yapıyorum sanırım. baya başka bi boyuta geçiyorum. mutlu oluyorum, ağlıyorum, gülüyorum,... dizi bitiyo, evet nerde kalmıştık diye kendi boyutumda yaşamaya devam ediyorum. yok bu sorun oyuncu olmadan geçmiycek, işin içine girmem ve nefret etmem lazım yoksa bu gidiş hiç iyi bi gidiş değil. aşk hayatımı olumsuz etkileyen şey bu! çünkü zaten dizideki karakterlerden biri olduğum için, dizideki öteki karaktere aşık oluyorum ve kendi boyutumda aşık olma ihtiyacı duymuyorum. aa saçmalıyorum!

evet gerizekalı olduğumu, sarışın ve aptal olduğumu ya da mongol olduğumu düşünebilirsiniz. ama ben, psikopat bir dizikoliğim!

toygar'dan medet ummak.

Gönderen benimle oynar mısın? , 2 Şubat 2010 Salı 13:18

toygar ışıklı'yı seviyo muyum sevmiyo muyum karar veremedim gitti. yayında olan hali hazırda 4 dizinin birden müziklerini yapıyo olmaısna gıcık oluyorum tabi ama adam şarkı söyleyince bana bi şeyler oluyo. böle bi hüzünleniyorum, aşıkmışım gibi hayali sevgilimi düşünüyorum - ama yüzü yok tabiki- kendim geçiyorum falan falan.

saçmalıklar sinsilesi anlayacağınız. ben kendi kendime toygar ışıklı dinleyerek aşık olmayı başarabilir miyim acaba? hayır yani başarabilirsem bu süper olur. beklemek yok, adam seçmek yok, her şeyi toygar hallediyo düşünsenize! şahane olmaz mıydı?

pek sevgili aziz valentin.

Gönderen melve , 08:04


Sevgililer gününü sevmiyorum. Size yalan söyleyemeyeceğim, yalnız olmanın getirdiği bir hırçınlık da söz konusu. Başka türlü olsa belki daha ılımlı yaklaşabilirdim.
Ama yanımda kutlayacağım biri olduğu zamanlarda da pek sevmezdim, yalnız olunca daha da sevmiyorum. Niye seveyim?
İnsanların aşırı kutlamacılığını da anlamıyorum zaten. Ne gerek var. Mailim salak junklarla doluyor "sevdiğinizi gülümsetin bıdı bıdı", her taraf pembe kırmızı oluyor. Güller, sümbüller, pastalar, kekler, kolyeler, yüzükler.
Hoş değil.
Kimseyi bana kalp şeklinde bir kutu içinde çikolata aldı diye daha çok sevebileceğimi sanmıyorum, ya da çiçekle. Belki şarkılarla kandırılabilirim. Onlar yumuşak karnım.
Tesadüfler ve şarkılar...
Ama emin değilim. Aşk dediğin tuhaf bir olay. Çikolatalarla, süt ürünleriyle vesaire çözüm bulur mu bilemem.
"Al çiçek, ver öpücük" olacak iş değil bunlar.

seçilmiş kişi...

Gönderen Adsız , 1 Şubat 2010 Pazartesi 12:39

seçilmiş kişi...

şu halime bir bak rezil oldum resmen kendime
hem de en kötüsü fil hafızama yer edindin ölsen düzelmen
kavramsal bağlam sapmaları
ah şu alkol gözünü sevdiğim
yaz çiz oyna hayal kur sen sonra kadının biri olmadı şekerim baştan desin
neydi ki hayat benden istediğin
kimdim ki ben
geçtim çoktan
savaşçı ruh
kamuflaş kıyaftlerini giy dayan kapısına
kadın sen manyak mısın?
daha iyi bir şoför olsaydım şimdi midilliye karşı ağlıyor olurdum
özledim.
tunca esra selin ben parkta saklambaç oynasaydık
ışıklar kapanınca eve gitseydik
anne nolur 15 dakika daha diye yalvarsaydık
yazlık evimizin bahçesinde ağzından su çıkaran kurbağayı istedim yanımda
bir de gitar muhabbeti olsa
akdeniz akşamlarından girsek ege de kalsa kalbimiz
bir gün batımı daha görür müyüm dersin
balık mı baştan kokar yoksa pişirdin mi?
makaron'da adamın birinin olunu köpek balığı kapmış
beni hepten yese ya
yok bana çok dediler
denizde boğulasım var
anne özür dilerim...



izlediğiniz için teşekkür ederiz.