az, çoktur.

Gönderen melve , 29 Ocak 2010 Cuma 10:11

Geçen gün Oprah Show'da Danimarkalılarla ilgili bir şey izledim. Onlar dünyadaki en mutlu insanlarmış. Bunun eğitim, sağlık, iş sistemi gibi bir çok sebebi var ama benim en çok takıldığım nokta günlük yaşamları. İşten 4,5 de çıkıp bisikletle eve dönüp aileleriyle vakit geçirmeleri, insanlara ve insanlığa güvenmeleri..
Evlerini gezdik Oprah ile beraber. Evler küçük, aydınlık, steril. O kadar az eşyaları var ki ister istemez kendi ıkış tılış dolabım ve 3 senedir giymesem de vermeye bir türlü kıyamadığım giysilerim ve utanmadan hala üstüne üstüne dolduruşum geldi.
Neden böyleyiz ki? Neden aza kanaat etmeyi, elimizdekiyle yetinmeyi öğrenememişiz?
Hani giysileri geçtim her şey için böyle. Mesela İyi bir fotoğraf makinam ve hd kameram var ama onlara sahip olduğum için mutlu değilim çünkü 5d mark ye sahip olmadığım için mutsuzum. Tamam anladık "mükemmel, şahane, harika" da ee yani? Olmasa ne olur? Hiç! Asla giymediğim Steve Maddenların siyahı bende yok, ve "meraba ben dünyanın en mutsuz insanıyım."...

Sonra güzel insanların güzel evlerini gezerlerken Oprah'nın "super size me" Amerikan mantığıyla şaşkınlık içinde sorduğu " Aman tanrım böyle nasıl yaşıyorsunuz?" sorusuna evin erkeği, " Az eşya, az yer, çok ışık, çok hayat." diye cevap verdi.
Ben de öyle olmak istiyorum, azla mutlu olmak, kafaya takmamak, keyif almak.
Ama lanet olsun ki seçtiğim meslek, seçtiğim hayat bana bunlarım tam tersini sunuyor boyalı jelatinlere sunulmuş şekilde.
Az hayat, az zaman, az para, çok ego, çok mekan..

manhattan skyline...aylin'e...

Gönderen Adsız , 28 Ocak 2010 Perşembe 11:43


hayata kattım bugün kendimi.

bir haftadır galata kulesi, kar ve ben kaloriferin yanında toefl'a çalışmamaktaydık. konuşmamaktaydık da kimseyle.
ne çeşit bir deli olduğumu anladığımda yurdu yakmaya çoktan karar vermiştim. ki duygu aradı çekim var diye. Allah kimseyi kendiyle baş başa bırakmasın. Amin.
bugün çok komik şeyler yaptım. oğulcan ve aylin bu size...
kazanmış olduğum parayla bütün aileme hediye aldım.
kendime le pain quotidien'de müthiş bir çilekli tart ısmarladım.
nick hornby ve ben iyi anlaşmıştık. ben ona long way down'daki karakterlerden biri olmak istediğimi söyledim. o bana high fidelity'i önerdi. melve kulakların çınlasın.
aylin'den bir mail geldi. o benim bu hayattaki en yakın arkadaşım. tanıyın. dünyanın en komik insanıdır benim aksime.
şimdi umea'da. umea neresi mi? isveç'te bir yer. kuzey kutbuna bir km falan. deniz donmuş.
kimi sevsem bir yerlere gider hep. bu da benim tarzım!

manhattan skyline...
bana da bir yer var mı?


fil.

Gönderen melve , 00:01

The Room Of Elephants.

Bir deyim vardır elephant in the room diye, bilirsiz siz de elbet, bilisiniz çünkü siz de en az benim kadar film izlersiniz.
Koskoca fili görmezden gelmeye çalışmak, yanından dolanmak, hep çevresinden parmak uçlarında yürümek...
Biz aslında basbayağı farkındayız filin -fillerin-. Koskoca duruyor önümüzde. Mümkün değil görmemek, konuşmamak üzerine.
Ama oraya nasıl gelmiş hiç anlayamıyoruz, ne zaman gelmiş hatırlayamıyoruz.

Oysa ki filler hiç unutmaz derler.

Bu işte bir yanlışlık var.

Posted in | 2 yorum

the queen of jelly bean melve'ye...

Gönderen Adsız , 27 Ocak 2010 Çarşamba 12:19

melve bana yıllardır, evet yıl oldu. artık bir blog açmam gerektiğini söylüyordu. bense insanlar benim sıkıcı hayatımı neden merak etsinler ki dedim hep. why not coconut dedi ve başladık.


ben yazmayı bırakalı çok olmuştu. birileri ya da bir şeyler için. kafamdan geçen milyonlarca durum ya da bağlamı sapık on bin milyonlarca hikaye sanki onları bir yere not alırsam unutucakmışım gibi ya da o anki özelliklerini yitireceklermiş gibiydi. bunca zaman uğruna yazdıklarım beni anlamamıştı. küçüktük. onlar aptaldı. ben akıllıydım.

sıkıntılı tabi. hikayelerin abuk subuk yerlerindeki 'uçların', o müthiş egolarıyla, hayalimdeki yerlenin hiç farkında olmadan, bugünümü üstlerine alınmaları. baştan anlaşalım. hayır! sizle bir alakası yok!

yeni

Gönderen melve , 11:23

Bu yeni bir blogdur.

Kız kafası üzerine yoğunlaşmış olup, sürekli sorduğumuz "What the fuck is wrong with us?" ve "Everyone else is doing it, so why can't we?" sorularının cevaplarını bulmaya yöneliktir.

No bunalım. Yes neşe.
Ayrıca da pembe.

izlediğiniz için teşekkür ederiz.